Biraz kültürel evrim. Birkaç yakın geleceğimizi etkileyecek güncel gelişmeler, hafif nostalji, yeni tanışmalar, orjinal fikirler, özenle seçtiğim kanaat önderleri eşliğinde kısık ateşte…
Özetlersek, 2024 yılının 33. haftasından kendime aldığım notlar…
Beslenme, şişmanlık ve obezite konusundaki yaklaşımlar ve dünya kültürü yavaş yavaş değişiyor gibi görünüyor. Bir yandan Ozempic gibi zayıflama ilaçlarından beklenen mucize sonuçlar, öte yandan şişmanlığın basit bir irade sorunu olmadığı gerçeğinin fark edilmesi. Hepsinden öte obezitenin büyük bir salgın gibi en önemli sağlık problemlerinden birine dönüşmesi.
“Beslenme Psikolojisi” bu konuda son dönemde rastladığım önemli başlıklardan. Özellikle psikologlar için yeni bir multidisiplinel meslek olarak (Diyetisyen/Psikolog) karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Henüz bu konuda üretilmiş içerik sayısı ve araştırma (göreceli olarak) az. İlk yapanlar oyunu yönetirler.
2025 yılında dünyadaki istihdamın (bu ne tuhaf bir kelimeymiş yahu, yazarken kendime yabancılaştım) üçte birinin “parça başı iş” ya da havalı ismiyle “paylaşım ekonomisi” sınırlarının içinde kalacağı tahmin ediliyor. Yani hepimiz birer serbest çalışan olmaya doğru gidiyoruz. Aranızda “hadi canım” diyen varsa; Tüm Anadolu Motosikletli Kuryeler Federasyonu Başkanı Çağdaş Yavuz, kendi hesaplamalarına göre yaklaşık 900 bin kayıtlı-kayıtsız motor-kurye bulunduğunu, söylüyor. (Fark etmeyenler için söylüyorum artık birçok kurye küçük işletme ve parça başı işten para kazanıyor). Daha Airbnb yapanları, youtuberları ya da UpWork, Armut gibi platformlar üzerinden hizmet verenleri saymadık bile…
Kompleks isminde bir yayın bu konunun tarihçesi ve olası etkileri hakkında iyi bir derleme yapmış. Biraz solcu endişeler baskın gelse de göz atmaya değer…
Bu konudaki farklı yaklaşımlardan birini de Yunan Ekonomist Yanis Varoufakis Tekno Feodalizm kitabında yorumlamış. Aşırı özetlersek: Sermaye, toprak sahiplerinden üretim araçlarının sahiplerine geçmişti (Kapitalizm) şimdi de pazar yerlerini yönetenlerin eline geçti. Yeni feodal lordlar Amazon, instagram, uber, airbnb vs. diye tarif etmiş.
İnstagramın kapatılması sürecinde devlet olarak bakanlar statüsünde instagramla masaya oturduğumuzu göz önüne getirirsek, makul bir tarif gibi görünüyor…
Benim de konuyu öğrendiğim ve çok daha detaylı bilgi için sizi 49W youtube kanalının şu videosuna davet ederim.
Bu arada 49W Youtube kanalıyla henüz tanışmadıysanız tavsiye ederim. İdeolojilerin ve siyasal çıkarların küçük hesaplarına düşmeden akademik bir standartta gündemi takip edebileceğiniz bir kanal. Özellikle cuma akşamları “dünya gündemi” için açtıkları “Neler Oluyor?” isminde bir canlı yayın var. Zihninizi kirletmeden gündem takibi yapmanızı sağlıyor.
Yeni teknolojiler hayatımıza hiçbir standart ve garanti vermeden giriyor. Çoğunluğu o kadar büyük bir fayda vaat ediyor ki standartlar ve garantiler konusunda talepte bulunmamız ya da pazarlık etmemiz mümkün olmuyor. Örneğin basit bir soru sorayım youtube’a koyduğunuz video orada ne kadar yayında kalacak? (10yıl? 50 yıl? 100yıl? sonsuza kadar?) Bu konuda net bir bilgiye sahip olmamamız size de garip gelmiyor mu?
Aynı sorular yapay zeka konusunda çok daha sert bir biçimde karşımıza çıkıyor. Hiçbir standart ya da kontrol olmadan toplumsal kullanıma sunuluyor. Kasım 2022’de yayına başlayan Chatgpt birkaç ay içinde 100 milyon kullanıcıya ulaştı. Yakın gelecekte önlem alamayacağımız ölçekteki problemler konusunda herkesin “göreceğiz bakalım” dan daha iyi bir çözümü yok gibi…
Bu konuda başlangıç aşamasında da olsa ilk çalışmalar Avrupa Birliğinde yürütülüyor. Yapay zeka çalışmalarını oluşturdukları risklere göre kategorize ederek yeni yasal uygulamaları devreye alıyorlar.
İnsanları veri analizine dayalı olarak sıralayan ve sosyal puanlama sistemleri geliştiren ve duygu tanıma sistemlerini işyeri ve okullarda kullanabilecek yapay zeka çalışmaları risk açısından “kabul edilemez” olarak değerlendiriliyor. Detayları buradan okuyabilirsiniz.
Reklamcılık sektörü de Yapay Zekanın etkilerinin en çok görüldüğü sektörlerden biri oldu. Sesli telafuz etmekten korkuyoruz ama tüm sektör metin yazarlarlarının hakimiyetine girecekmiş gibi görünüyor. Fikri olan ve güzel ifade edebilen kazanır. (Mecranın sahibi her zaman kazanıyordu zaten…)
Bir film tavsiyesiyle bu haftayı tamamlayayım.
CIVIL WAR. Nisan ayında vizyona girmiş ama ana medyada kendine pek yer bulamamış bir politik/aksiyon. Olası bir Amerikan iç savaşını gazetecilik gözünden ele alan beklenenin üzerinde sorguları olan, damak tadı bırakacak filmlerden. Ormanların kendilerini yenilemek için yangınlara ihtiyaç duyması gibi toplumların da savaşlara ihtiyacı mı var diye sorarken yakaladım kendimi…
Önümüzdeki hafta görüşmek üzere…